Çevremde o kadar çok negatif insan görüyorum ki.Bazen adeta sihirli bir kumanda ile o asık ve somurtkan yüzlerini bir gülümseyişe çevirmek istiyorum. İstiyorum çünkü bir gülümseme ile aşılamayacak gibi görünen engeller aşılabilirken, asık bir suratla, bozuk bir moral ile yapabileceğiniz basit bir işi bile beceremediğiniz oluyor. Öyleyse biz insanoğlunu asık suratlı yapan ve bu asık suratta da ısrarcı yapan ne ? Yaşamın kendisinde karşılaştığımız güçlükler ve sıkıntılar mı ? Ya da hiç telafi edilemeyeceğini sandığımız maddi kayıplar mı ?
Bazen maddi bir kayba uğradığımızda hepimiz adeta dünyalar tepemize yıkılmış gibi hissederiz. Bazen bu tek bir kurşuna bakar deriz. Bazen de içimizdeki umutsuzluk bizi öyle yollara götürebilir ki bu hayattan adeta kopmak ve kurtulmak isteyen bir ruhsal duruma bürünürüz. Bu hemen hemen tüm insanların başına gelebilir. Adeta içimizdeki yalnızlık dev bir canavar haline gelir ve bizler yüreğimizde büyüyen sıkıntıyı aşmak yerine, o canavarın bizi içten içe tüketmesini seyrederiz. Bu umutsuzluk içinde de adeta yaratıcımıza isyan ederek bu dünyadan göçmek, yok olmak isteriz. Kimisi Allah korusun kendi canına kast etmeye çalışır, kimisi ağır bir depresyona girer, kimisi bedensel bir rahatsızlık kazanır ve yaşanan tüm sıkıntılar adeta yaşamımızı bitirmiş gibi düşünmeye başlarız.
Umutsuz ve çaresiz kala kalırız gibi hisseder dururuz. Ve sonra şu soru gelir insanın aklına.
Şimdi ne olacak ? Ne yapacağım ben ? Bazen “çaresizim ve artık yapacak hiçbir şeyim kalmadı” deriz ve o umutsuzluk girdabı içinde adeta yok olmayı bekleriz. Hepsi bu kadar mı sizce ? Kimimiz daha da ileriye giderek Allah korusun kendi canına kastetmez mi? Oysa insanoğlu niçin yaratılmıştır ? Doğrusu biz bunu çok az düşünüyoruz. Tek bildiğimiz başımıza kötü bir şey geldiği zaman kendimizi tükettiğimiz gerçeği ve başımıza iyi bir şey geldiği zaman da kendimizle övünüp başka herkesi ve her şeyi ikinci plana attığımız gerçeği değil mi ?
Biz insanlar bolluk içinde ve her şey iyi giderken kendi bencilliğimize yenik düşüp daha da fazla kazanma veya daha da fazlasını elde etme yarışına girmiyor muyuz ? Herkesi ve her şeyi arka plana atmak pahasına. O an dostlarımızı veya bizden geride olanları daha az hatırlamıyor muyuz ? Aslında iyi zamanımızda , kötü zamanlarımızı da hatırlayıp şükretmemiz gerekmiyor mu? Hepimiz gerek duygusal, gerek manevi, gerekse maddi anlamda zor zamanlardan geçtik, geçiyoruz. Şimdi gözlerinizi kapatıp o anlarınızı hatırlamanızı istiyorum.
Ah bir el olsa da bana uzansa ve yardım etse de şu sıkıntılarımdan kurtulsam ben de başkalarına yardım ederim. Hemen hemen herkesin zamanında bu şekilde düşündüğüne inanıyorum. Ama diyorum ya maalesef sıkıntıda çok dua eden bizler, işlerimizi yoluna koyduğumuz zaman ne de az şükrediyoruz değil mi? Babam hep sizden gerisini de düşünün der. Evet gerçekten hayat bana gösterdi ki bu dünyada kesinlikle yalnız değilim ve benden gerek manevi ve gerekse de maddi olarak ileride veya geride bir çok insan var. Aslında kural basit. Herkes kendi etki alanını bilirse ve herkes kendi etki alanını daha da genişletirse, ben dünyada daha az mutsuz insan olacağına inanıyorum.
Yani söz gelimi siz 1000 lira kazanıyorsanız ve bunun belki 1/10’nunu veya gelirinize göre 1/20’sini veya bunlardan da daha fazlasını veya bir miktarını sizden daha geridekiler için kullanmıyorsanız o zaman siz kendi etki alanınızı da kullanmıyorsunuz demektir. Aynı şekilde siz kendi bilgi birikiminizden veya manevi dinginliğinizden, tecrübelerinizden bir başka insan için olumlu bir şekilde yararlanmıyorsanız o zaman siz bulunduğunuz yere oturun ve kendinizi bir sorgulayın. Acaba ben nerede hata yapıyorum, sorusunu sorun kendinize. Zira yaşama bakış açınızı tamamıyla fayda ve maliyet üzerine kurduysanız yani o bana ne kazandırırsa ben de ona, onun bana verdiği kadar kazandırırım veya veya ne kadar ekmek o kadar köfte şeklinde bir bakış açısı insanı kendi bencilliği içinde kaybetmeye mahkum eder.
Böyle insanlar günü gelir bolluk içinde yaşar ama günü gelir de sefalete düşer de elinden bir tutan insan olmaz. Ne ekersen onu biçersin atasözü belki de bu durum için söylenmiştir. Öyleyse insanların moral ve motivasyon olarak birbirlerini desteklemeleri, gerekirse birbirlerine maddi destekte bulunmaları hem bu desteği veren açısından, hem de desteği alan açısından son derece pozitif bir sinerji oluşturur düşüncesindeyim. Zira ihtiyacı olanın veya yardım alanın edeceği hayır duasını almak yani ihtiyaç sahibinin duası mutlaka ki yardımı yapan kişiye pozitif bir ruh hali kazandıracak ve bu olumlu motivasyon ile toplumdaki kaynaşma en ileri seviyeye çıkacaktır düşüncesindeyim.
Şimdi bu somurtkanlık konusuna tekrar dönmek istiyorum. Şunu düşünmenizi istiyorum. Hiç moraliniz bozuk bir şekilde sınava girdiniz mi ? Böyle bir durumda girdiğiniz sınavda bildiğiniz soruları bile moral bozukluğu içinde yapamadığınız oldu mu ? Bir de tersinden düşünün. Moraliniz çok iyi ve hiç yapamadığınız bir soruyu o moralle sınavda yaptığınız oldu mu ? Sizce ikisi arasında ne gibi bir fark var ? İşte bütün bunları düşündüğünüzde olumlu bir geribildirimin insan zihninde adeta doping etkisi oluşturduğunu da anlayacaksınız. Öyleyse pozitif bir bakış açısı veya olumlu bir paradigma geliştirmek insanı ciddi anlamda motive eden en önemli unsurların başında gelir.
Bakın bu konuyla ilgili çok yaygın olarak bilinen bir öyküden bahsetmek istiyorum. Bir hastane odasında iki ayrı yatakta yatan hasta varmış. Hastalardan her ikisi de 2 ayrı pencere önünde duran yataklarda yatmasına rağmen bir tanesi hep şikayet edermiş diğerine. Dermiş ki; “komşu benim yatağın penceresinden bakınca koca bir duvar görüyorum ve bu da beni son derece üzüyor” dermiş. “Oysa ben insanları, hayatı göremeyince moralim bozuluyor” diye serzenişte bulunurmuş. Ve diğerine dönüp kendisine pencereden ne gördüğünü anlatmasını istermiş. O da öyle bir anlatırmış ki o pencereden gördüklerini dinleyenler, sanki o pencereden görünen manzaranın dünyanın en güzel manzarası olduğuna inanırlarmış.
Şikayet eden hasta ise anlatılanlar karşısında adeta o yatağa kendisi geçmek istermiş. Keşke dermiş o yatağa ben geçsem de o yataktaki hasta kadar mutlu olsam ve yüzüm gülse diye söylenip dururmuş. Günlerden bir gün sabah olmuş ve şikayet eden hasta bir bakmış ki o yatağın üzerindeki çarşaflar değiştiriliyor. Hemen hemşireye sormuş. Orada çok keyifli, mutlu bir hasta vardı hayrola nerede kendisi demiş. Hemşire hastaya dönerek kendisi bu sabah karşı yaşama veda etti. Çok amansız bir hastalığı vardı ama kimseye belli etmezdi. Hayata onun kadar bağlı olan birisini daha görmemiştim yazık oldu der. Bu defa şikayet eden hasta biraz üzüntüyle birlikte hemen o yatağa geçmek hayalini hatırlar ve “sizden rica etsem der o hastada artık hayatta olmadığına göre onun, o güzel manzaralı odasına ben geçebilir miyim ?” der.
Görevli hemşire tabiî ki der ve hastanın o tarafa nakline karar verilir. Şikayet eden hasta “nihayet der sonunda haftalardır hasret kaldığım o yeşilliklere, doğaya, insanlara bir nebzede olsa kavuşacağım” der ve heyecana kapılır. Nakli oraya yapılır ama kendisini bir sürpriz beklemektedir. O pencerenin manzarası da kendi penceresinin manzarası ile aynı olmasın mı ? Ve o zaman anlar ki hayatını kaybeden o hasta, çok hasta olmasına rağmen pozitif bir bakış açısı sergilediği için daha da uzun süre yaşamıştı. Kendisi ise tedavisi yapılan ve iyileşeceği bir hastalıkta bile dünyaları kendisine zehir etmişti.
Bütün bu öyküyü okuduktan sonra kimilerinizin kafasında sahip oldukları canlanmıştır diye düşünüyorum. Düşünsenize bunca şikayet etmemize rağmen aslında o kadar çok nimete sahibiz ki. Elimizdekilerin değerini ve bize, yaşamımıza olan katkılarını o kadar çok göz ardı ediyoruz ki bazen. Bazen çaresi olan şeyler için bile üzülüyoruz ve adeta hayata küsüyoruz. Oysa iyilik te güzellik te biz insanoğlu için değil mi? Bunlar bizim bu hayatta ki sınavımızda vereceğimiz tepkilerin ölçülmesine yönelik değil mi ? Allah hepimize hayırlı ve uzun bir ömür versin ve dermansız dert te vermesin ama neden telafisi olacak şeyler için adeta hayatımızı mahvederiz. Neden 3 kuruş mal, mülk için birbirimize kırar ve incitiriz.
Hayatta yaşadığımız tüm olumlu gelişmeler eğer bize pozitif bir enerji veriyorsa neden üzülmeyi tercih ediyoruz ? Neden ufak bir problem için arkadaşlarımızı, ailemizi, sevdiklerimizi üzüyoruz. Ya bir gün sevdikleriniz yanınızda olmasa? Allah herkese hayırlı ve uzun bir ömür versin ama sevdiğimiz insanların değerini hayattayken bilmeli ve onlarla pozitif bir ilişki geliştirmeliyiz. Zira insanın sahip olduğu hiçbir maddi güç, manevi bir gücün yerini tutamaz. İnsan manevi anlamda mutlu olamazsa dünyanın en zengin insanı da olsa kaosa sürüklenir ve hem kendisini bitirir hem de çevresini.
Unutmayın ki çevrenize sağladığınız mutluluk kadar mutlu olursunuz. Çevrenizden aldığınız pozitif güç kadar ayakta kalırsınız. İnsan bir topluluk içinde yaşayan bir varlık olduğuna göre içinde yaşadığı topluluk ne kadar pozitif ise kendisi de o oranda pozitif bir bakış açısı kazanır. Pozitif bir yaşam ise sağlıklı ve kendisiyle barışık bireylerin artmasına yardımcı olur. Öyleyse biz insanlar hem kendimizi hem de çevremizi pozitif yönde etkilemeliyiz ki kendi ruhsal dengemizi manevi anlamda rahatlatmış olalım.
Pozitif Düşünmeyi Kolaylaştıracak Etkenler:
1- Bir karşılık beklemeden yardım yapma felsefesini kazanma
2- Her işin bir zamanı olduğunu ve zamanı gelmeden bir şeyin gerçekleşmeyeceğini idrak etmek. Zira meyve bile olgunlaşmadan yenmez iken bizim bir şeyi hemen ve çabuk istememiz doğru değildir. Zira insan iyi bir şey olunca, o şeyin hemen gerçekleşmesini ister /diler. Zira başına kötü bir şey gelince de isyan eder. Zira biz bir şeyi isterken neyin bizim için daha iyi olacağını bilmediğimiz için bir şeyin gerçekleşmesini (o şey iyi bir şey gibi gözükse bile) hemen dilememeliyiz. Zira biz ancak bizim için hayırlı olanı istemeliyiz. Zira insan bir şeyi dilerken veya o şey hemen olsun isterken bunun aslında kendisi için hayırsız olabileceğini ve belki de o şeyin hayatını mahvedebileceği gerçeğine inanmalıdır.
3- Hayatta maddi şeylerden daha önemli olan manevi şeyler vardır ki kendinizi manevi anlamda destekleyecek çabalar içinde olmalısınız. Örneğin kendi etki alanınızda ihtiyacı olup ta sizden utanan insana yardım elinizi uzatmaktan çekinmeyin. Ya da başka bir deyişle manevi anlamda inandığınız dini öğrenmeye çalışın.
4- Her zaman güzel tarafından bakmaya çalışın. Bu bardağın yarısı boş yerine, yarısı dolu bardak diye cümle kurmanız bile sizi bu anlamada motive edecektir. Olumlu pekiştireçli cümle kurmak sizi topluluk karşısında daha da pozitif bir kişiliğe sokacağı gibi bu kendi bilinçaltınızda da olaylara verdiğiniz tepkilerin negatiften, pozitife kaymasına yardımcı olur. Siz bunu fark etmeseniz de beyin bu olumlu pekiştireci bir süre sonra kodlayarak sizin gerek fizyolojik ve gerekse zihinsel süreçlerinizi olumlu yönde kontrol altına alır.
5- Sinirlerinize ve öfkenize hakim olmalısınız. Bir olay karşısında anında sinirlenmektense olay anında veya olayı ilk öğrendiğinizde susmayı tercih etmeniz kısacası kendinizi frenlemeniz sakinleşmenizi oldukça kolaylaştıracaktır. Hiç siniri yatışmış bir insanla, sinirli bir insan bir olur mu ?
6- Ayrıca yapılan birçok araştırma göstermiştir ki pozitif düşünmek, olumlu bakmak, iyimserlik vücutta salgılanan bir çok hormonun hastalıklarla mücadele etmesinde de yardımcı olmaktadır.
Uzman Klinik Psikolog Selçuk Arıcı
selcukarici@gmail.com
Bilgi: Selçuk Arıcı'dan randevu almak için çağrı merkezimizi arayabilirsiniz.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.