Dünyada ve Türkiye’de Corona (Covid19) sürecinin en başından beri belki de en merak edilen soruların başında ruh sağlığımı nasıl korurum? Sorusu yer almakta. Bununla ilgili pek çok meslektaşım sizlere çeşitli öneriler sunmakta. Ben de size yardımcı olacağını umduğum bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Ancak sizlerden bir isteğim olacak.
Beni dinlerken sizlere sihirli bir el dokunacağını beklemeyin. Yani benim söylediklerim dinledikten sonra anında bir değişim olacağını beklemeyin. Çünkü ben sizlere sadece bir bakı açısı kazandırmaya çalışacağım. Bununla ilgili gerekli bütün hareketi siz kendiniz yapacaksınız. Yani aslında bu sorunun cevabı yine sizde saklı! Böylesine önemli bir soruyu sizin kendinizden başka hiç kimse çözemez. Çünkü kendinizi en iyi siz tanıyorsunuz.
O halde benim görevim ne? Benim görevim sizlerin kafasındaki dağınıklığı toparlamak olacak. Zihninizde bir ışık yakmaya çalışacağım. Belki de söyleyeceklerimden sonra tamam buldum diyeceksiniz. Zaten bu anlatacaklarımı anlatmamın nedeni de bu.
Önce bir resmi çizmekte fayda var. Burada karşı karşıya olduğumuz durum nedir? Onu tanımlayalım. Yaklaşık bir yıldır hepimizin yaşantılarının şeklini değiştiren, alışkanlıklarımızı unuttuğumuz yepyeni bir durum bu pandemi. Onun öncesinde hepimizin kendimize özgü alışkanlıklarımızın olduğu yaşamsal döngülerimiz vardı. Bu döngünün büyük bir kısmı sosyal bir çevrede ve evimizin dışında geçiyordu. Küçük bir kısmı ise evimizde geçiyordu. Evde geçirilen süre de hepinize göre farklılık göstermekte elbette. Bir ev hanımı için vaktinin çoğu evde olabilir. Bir çalışan için ise işyeri ve ev ortamının dışı diyebiliriz.
Ne ile karşı karşıyayız? Bulaşıcı ve henüz bir tedavisi tam anlamıyla çözümlenmemiş bir virüs ile karşı karşıyayız. Bu virüsün kimde nasıl etkisi olduğunu bilmiyoruz. Kime isabet edeceğini bilmiyoruz. Nerede ve hangi şekilde, kimden bulaşacağını bilmiyoruz. Bu yüzden hepimiz birbirimizden şüpheleniyoruz. Virüs yüzünden birbirimizden korkuyoruz. Çünkü herkes olağan şüpheli. Herkesin taşıyıcı riski var. Bu yüzden birbirimizden uzak duruyoruz.
Bununla birlikte sokağa daha az çıkıyoruz. Mecbur kalmadıkça toplu taşıma araçlarına binmiyoruz. Marketler dışında insanların geri kalanını görüp te sosyalleşebileceğimiz bir alan da yok gibi. Marketlerde de alacağımızı hızlı bir şekilde alıyor ve çıkıyoruz.
Eğer bir okulda öğrenim gören bir öğrenciysek te uzun süredir evlerimizin içindeyiz. Derslerimizi cansız ve hissi olmayan ekranlardan, cep telefonlarından, bilgisayarlardan öğrenmeye çalışıyoruz. Hatta pek çok iş yeri çalışmalarını bu şekilde uzaktan yapmaya başladı.
Bununla birlikte her gün binlerce insanın hayatını kaybettiği, yüzbinlerce yeni insanın hastalığa yakalandığını öğreniyoruz. Pek çoğumuzun akrabası bu hastalığa yakalandı. Kimi kayıplar yaşadı. Kimileri ise güçlükle atlattı. Bu hastalık hepimizin zihinlerinde bir korku çalıştırıyor. Hepimizin zihninde gelecek ile ilgili endişeler oluşturuyor. İnsanlar geleceklerinden endişe ediyorlar. Çünkü bununla ilgili gerçek bir tedavi henüz tam anlamıyla yok ve yaygın değil. Aşılamalar yapılsa da aşı yapılan bireylerin sayısının az olması yüzünden bunların dahi hastalığı virüs olarak taşıma riskleri devam ediyor. Evet, belki kendisi aşı olduktan sonra yakalansa bile hafif atlatıyor veya ayakta geçiriyor. Ama taşıyıcı özelliği devam ettiği için de bulaşı riskini sürdürüyor.
Bilim insanları aşı çalışmalarının, ilaç çalışmalarının sürdüğünü söylüyor. En iyi ihtimalle de aşı yaygınlaşırsa bu pandemi sürecinin 3-4 yıl sürebileceğini ifade ediyorlar. Yaygınlaşmazsa, virüsün mutasyona uğrayıp kendi kendini zayıflatması ile 8-10 yıl sürebileceğini ve hatta bundan da uzun yıllar farklı mutasyonlar çıkabileceğini söylüyorlar. Yani bunun anlamı bu virüs mikrobu ve farklı varyantları ile belki de ömrümüzün sonuna kadar karşılaşacağız. Tıpkı aids, ebola, boğmaca, kızamık, suçiçeği gibi. Bunu öncelikle kabul edeceğiz.
Peki, ne olabilir bundan sonra? Bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile aşı ve ilaç çalışmaları sayesinde bu hastalığı insanlığın yeneceğine inanıyorum. Buna siz de inanmalısınız. Çünkü zaten şu anda bile yapılan aşılar ile belirli oranlarda başarı kazanmaya başladık. O yüzden insanlığın bu hastalıkla mücadelesini kazanacağına olan inanıcınızı sakın yitirmeyin. Nasıl domuz gribi, kuş gribi ilk çıktığında da böyle durumlar yaşayıp sonrasında geliştirilen ilaçlarla şimdi hiç birimiz bu hastalıklardan eskisi kadar korkmuyorsak covid 19 virüsünü de bu şekilde yeneceğiz. Belki de birkaç yıl sonra hayatlarımız normalleşecek.
Şunu bilmeliyiz. Böyle bir hastalık sadece bizlerin başına gelmedi. Veba yaşayan büyük büyük atalarımızı hatırlayın. Modern bilimin ve tıbbın olmadığı dönemlerde bütün Avrupa kıtası adeta kırıldı. 1918’de başlayan İspanyol gribinden 40-50 milyon insanın hayatını kaybettiği söyleniyor. Üstelik o yıllarda antibiyotik bile henüz icat edilmemişti. Aids, ebola, kanser gibi hastalıklardan milyonlarca kayıp yaşadık. Hala da yaşamaya devam ediyoruz. Bu yüzden bu neden bizlerin başına geldi düşüncesinden uzaklaşmalısınız. Zaten sizleri depresyona sürükleyen şey de kendi kendinize bu soruyu soruyor oluşunuz.
Buraya kadar sizlere ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Bundan sonra ise bununla ruhsal anlamda nasıl baş etmeniz gerektiğini anlatacağım. Ne ile karşı karşıya olduğumuzu ve bunları sadece sizlerin yaşamadığınızı bilinç olarak anlamanız gerektiği için uzun bir şekilde pandeminin resmini çizdim.
Yıllar önce cast away isminde bir film seyretmiştim. Tom Hanks filmde görevi gereği sık uçak yolculuğu yapan bir iş analisti idi. Bir kargo firmasının bütün dünyadaki operasyonlarının analistliğini gidip yerinde yapıyordu. Yine bir yılbaşı döneminde acil olarak uçakla bir göreve gitmesi istendi. Uçağa bindi her zamanki gibi. Ama uçak Atlas okyanusu üzerinde düştü. Uçaktan tek kurtulan o idi. Günlerce bir şişme botun üzerinde kaldıktan sonra ıssız bir adaya düştü. Adaya ilk düştüğü anda çok sevindi. Çünkü bu bir önceki durumundan daha iyi bir durumdu. Hiç olmazsa ayakları karaya basmıştı ve içme suyuna ulaşmıştı. Sonraki zamanlarda kendisini birilerinin kurtaracağına olan inanç ile kendisine bir ev yaptı. Uçaktan adaya vuran malzemeleri toplamaya başladı. Topladığı eşyalar arasında bir de voleybol topu vardı. Sonrasında ona bir surat yaptı ve onunla konuşmaya başladı. Çünkü yalnız başına kalmıştı ve birileriyle konuşmaya ihtiyacı vardı. Sonrasında ise orada kaldığı beş yıl boyunca en yakın arkadaşı o voleybol topu oldu. Filmin sonlarına doğru artık o adadan kurtulması gerektiğini anladı ve harekete geçti. Kendisine bir sal yaptı ve adadan ayrıldı. Günlerce sürüklendikten sonra da bir gemi tarafından kurtarıldı. Evine döndüğünde geride bıraktığı yaşantısından hiçbir şey kalmamıştı. Ama o yeniden başlamayı başardı. Tüm yaşadıklarını bir deneyim olarak aldıktan sonra. Öncesinde bencil ve iş düşkünü olan bir yapısı varken artık sevdiklerinin değerini daha iyi anladı.
Bu filmi şunun için anlattım. Covid 19 çıktıktan sonra pek çok insan bu yeni durumla baş edemedi. Uyum sağlayamadı. Halen de bu konuda büyük sıkıntılar yaşayan insanlar var. Bu neden benim başıma geldi? Bu hastalık ne zaman bitecek? Acaba benim de başıma gelecek mi? Acaba bundan sonra ne olacak? İçinde bulunduğum belirsizliği nasıl atlatırım? Nereye kadar evde yaşayacağız? Nereye kadar sevdiklerimizden bu şekilde uzak kalacağız? Halbuki covid olmasaydı şimdi eski yaşantımıza devam edecektik. Gezecektik arkadaşlarımzla. İşimize gidecektik. Sarılacaktık. Hafta sonları tiyatroya, sinemaya gidecektik. Çocuklarımızla adam akıllı bir yaz tatili yapacaktık. Memlekete gidip hasret giderecektik. Yurt dışına gidip eğitim alacaktık. Bunlar gibi yüzlerce hayal ve hedef kafamızın içinde dönüp duruyor aslında. Aslında mutsuz hissetmemizin nedeni de bu. Çünkü içinde bulunduğumuz anı kabul edemiyoruz bir türlü.
Anı kabul etmezsek ve reddedersek bir türlü kendi psikolojimizi düzeltemeyiz. İçinde bulunduğumuz anda yaşıyoruz ve onu olumlu bir şekilde kabul etmeliyiz. Yaşamadığımız ve gelecekte muhtemelen yaşama ihtimalimiz olan anlardan vazgeçin demiyorum. Ama odak noktanızı bu yapmayın! Gelecek henüz gelmedi ve siz şu anda yaşıyorsunuz. Eğer zihin olarak geçmişte yaşadığınız güzel günler ve gelecekte yaşama ihtimaliniz olan olası günler içinde sıkışıp kalırsanız içinde bulunduğunuz an ile uyumlanamazsınız.
Oysa yapmanız gereken şey bedeninizi ve ruhunuzu geçmiş ve gelecekten kurtarıp şu ana uyumlandırmaktır. Şimdi ve buradasınız ve bunu kabul etmelisiniz. Elbette daha önce anlattığım gibi her şey düzelecek. İnsanlık geçmişte yaşanılan diğer hastalıkları nasıl atlattı ise bunu da atlatacaktır. Ama önemli olan içinde bulunulan bu durumu anlamak!
Neden bunları yaşıyorsunuz? Neden hayatınızın bir bölümü bu pandemi sürecine denk geldi? Bunları bilemeyiz. Atalarımız da eminim ki bilmiyordu. Ama onlar da yaşadılar ve bunu atlattılar. Bizler de yaşayıp atlatacağız. Buna inanmalısınız.
Bakın! İçinde bulunduğunuz anın bir pandemi süreci olduğunu kabul etmelisiniz. Bunu reddetmek ve bundan kaçmak, bunu bastırmaya çalışmak ancak geçici bir rahatlama sağlar size. Keşke gözümüzü kapatıp tekrar açtığımızda bu pandemi bitti deselerdi. Ama bu şimdilik böyle değil. Öyleyse bu pandemi süreci içinde kendimize yeni bir yaşam süreci kurmalıyız. Yani pandemiden önce yaşadığımız gibi yapamıyorsak bu yeni duruma karşı yeni bir yaşam döngüsü kurmalıyız.
Daha öncesinde edindiğimiz ve keyif aldığımız bütün alışkanlıklarımızı düşünelim. Tıpkı onlar gibi yeni alışkanlıklar kazanmalıyız. Güçlü olduğumuz şeyleri düşünelim. Evimizde olmak ve ailemizle olmak bizim şu anda en güçlü olduğumuz yanlar. Öyleyse yaşamsal döngümüzü bu güçlü yanlarımızla kurmalı ve planlamalıyız.
Aşağı yukarı bütün meslektaşlarım sizlere bireysel anlamda kitap okuyun, kendinizi geliştirin, sanatsal faaliyet yağın, bir müzik aleti açlın, kitap yazın, yazı yazın, uzaktan öğretim ile ders verin, sevdiklerinizle uzaktan da olsa sürekli görüşün diyorlar. Doğru da söylüyorlar. Bunları kesinlikle yapmalısınız. Ama benim sizlere bunlara ilaveten başka önerilerim de olacak.
Bu söylediklerimi rutin olarak yapmaya başlarsanız eninde sonunda ruhsal dengenizi daha da düzelteceğinizi söyleyebilirim. Ailenizle birlikte her akşam ortak bir faaliyet planlayın. Bu ne demek? Evet bunun içine birlikte oynanabilecek bir scrabble oyunu da girebilir. Ama benim kastım biraz daha bunun ilerisinde. Tıpkı bir psikolog grupla danışma seansı yapıyormuş gibi. Daire oluşturun ve birbirinizle hangi konuyu konuşmak istiyorsanız onu konuşun. Kendi çekirdek aileniz ile her şeyi konuşmaya çalışın. Birbirinizi tanımaya çalışın. En azından haftanın üç gününü bu şekilde yapmaya çalışın. Duygusal paylaşımlar sonrasında gözleriniz yaşardı ise birbirinize sarılın. Ya da duygulanmasanız da birbirinize sarılın. Evlatlarınızı mutlaka öpün ve koklayın. Bunu haftanın üç günü düzenli olarak yapın. Bu sizin pozitif enerjinizin bir başka aile ferdi ile paylaşılmasını sağlayacaktır. Sarılmak müthiş bir enerji transferi sağlar.
Ruhsal enerjimiz için öylesine gereklidir ki. Evde kal şeklinde yapılan çağrılar belki de pek çok insan tarafından öylesine yanlış anlaşıldı ki! Kimi bunu markette kal olarak algıladı. Kimi de açık havada gruplar halinde kal olarak! Bakın sevgili dostlarım. Yürüyecek ortama sahipseniz ve insanlarla çok iç içe değilse bu ortam her gün düzenli olarak yürüyüş yapmalısınız. İçsel sıkıntınızın en büyük nedenlerinden birisi de evde biriktirdiğiniz negatif enerjiyi bedensel olarak dışarı atamayışınızdır. Atatürk’ün dediği gibi sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Bu öylesine müthiş bir tespittir ki.
Vücudu arabanız gibi düşünün. Otomobil üreticileri derler ki arabanızı hiç kullanmıyorsanız bile haftada bir yarım saat kullanın. Böylece metal aksamı paslanmasın ve zarar görmesin. Çünkü hareketsiz kalırsa paslanır ve sonrasında hareket edemez hale gelir. İnsan vücudu da böyledir. Kemiklerimiz, damarlarımız, kaslarımız hareket etmediğimiz zaman çeşitli arızalar vermeye başlayacaktır. Örneğin çok yatan birisi bel fıtığı olabilir. Ya da evde her şeyi yiyen birisinin kalp damarları tıkanabilir. Ancak belirli bir hareket sonrasında bu birikmeye veya bedensel korozyona engel olabiliriz.
Ruhun ihtiyaçlarından birisi sevgi ihtiyacıdır. Lütfen herkes şimdi sevdiklerine seni seviyorum desin. Annenize, babanıza, kardeşlerinize, sevdiğinize, eşinize, çocuklarınıza, akrabalarınıza seni seviyorum deyin. Bunu her gün yapmalısınız. Aynı şekilde birbirinize sarılın. Aynı evdeyseniz. Bu sizi müthiş şekilde rahatlatacaktır.
Olumlamalar yapın evde olduğunuz sürece. Seni seviyorum, seni affediyorum deyin sevdiklerinize. Kırgın olduğunuz kişilere. Bundan iyi fırsat bulamazsınız. Bu ruhunuzu inanılmaz derecede hafifletecektir.
Ben sizin yerinizde olsam bu dönemde şunu yapardım. Hayatım boyunca öğrenmeyi istediğim şeyler ne ise onu öğrenmeye çalışırdım. Resim yapmayı mı öğrenmek istiyorsunuz? Onu öğrenin. Piyano mu çalmak istiyorsunuz? Bunu öğrenmeye çalışın mesela. Elbette her şeyi yapamayabilirsiniz. Ama kendi imkânlarınız doğrultusunda elinizden ne geliyorsa onu öğrenmeye çalışın. Hatta öğrendikten sonra bununla ilgili eserler ortaya çıkarmaya çalışın. Bu sizin ruhsal anlamda iyi hissetmenize yardımcı olacaktır. Ne kadar çok eser ortaya koyarsanız o kadar çok öğreneceksiniz. Belki de gelecekte size gelir getirebilecek bir iş kapısının da önünü açmış olacaksınız. Yabancı dil mi öğrenmek istiyorsunuz? Buyurun öğrenin o halde. Bu çok güzel bir zaman. Tam da pandemi yüzünden hayatın akışı yavaşlamış iken yapmanız gereken ve hayal ettiğiniz ne varsa onu öğrenmeye çalışın.
Ama lütfen içinde bulunduğunuz zamana dönün. Şimdi ve bu ana odaklanın. Ne geçmişe takılın. Ne de geleceği düşünün. Önce şimdi ve buradayı çözmek zorundasınız. Bu döneme uyumlanın artık. Şimdi ve burada olduğunuza göre bu zamanın şartlarına göre uyum sağlamalısınız. Uyum gösterin içinde bulunduğunuz zamana. Kabul edin bu yaşanılanları. Bu yaşananların da eninde sonunda biteceğini bilerek yaşamaya çalışın.
Uzman Klinik Psikolog Selçuk Arıcı
selcukarici@gmail.com
Bilgi: Selçuk Arıcı'dan randevu almak için çağrı merkezimizi arayabilirsiniz.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.