Psikoloji camiasında muhtemelen en bilinen karakter büyük usta Freud’dur sanırım. “Bilinçaltına inmek” deyince insanların çoğunun yüzünde pişkin bir gülümseme alarak kendisini yâd ederler. Freud benim de kıymetli gördüğüm bir bilim adamıdır. Ama hayata bakış açısı ve modellemelerini incelediğimde Carl Rogers ve Abraham Maslow bana daha gerçekçi ve mantıksal gelir. Bunlardan Carl Rogers Benlik kavramını geliştirmiştir. Abraham Maslow ise ünlü Maslow piramidini modellemiştir. Her ikisinin de ruh sağlığı alanında geliştirmiş olduğu bu modelleri özellikle de günümüz dünyası için de son derece geçerli buluyorum.
Ne demiş Rogers? Kişinin kendisi hakkında sahip olduğu imaj çok önemlidir. Her birey kendisi ile ilgili ne olduğunu ve ne olmak istediğini sorgulayarak ideal benliğine ulaşır. Görüş basittir aslında. Ama bu görüşü karmaşık yapan bireylerin içinde bulunduğu şartların farklılığıdır. Zaten bu değişkenlik sayesinde benzer karakterde de olsa insanlar farklı kişilikler geliştirirler. Bireyler ben kimim ve ne yapmak istiyorum sorularını sürekli sorarak kendi benliklerini sürekli idealize ederler ve belirli ölçülerde nominal bir dengeye ulaşırlar.
Maslow’a gelince, kendisinin ünlü piramidini herhalde bilmeyeniniz veya duymayanınız yoktur. Bu piramit te aslında temel mantık olarak basit yaşam indikatörlerini kullanır. Buna göre ilk basmakta; fizyolojik ihtiyaçlarımız vardır. Beslenme, barınma, cinsellik gibi. Bu ilk basamakta bulunan bireyler en temel insan ihtiyaçlarını ancak karşılayabilecek düzeyde adeta hayatta kalmaya çalışırlar. Buraya sıkışmış bir birey kendisini gerçekleştirme yolunda asla kararlı adımlar atamaz. İkinci basamakta güvenlik, üçüncü basamakta ait olma ve sevgi ihtiyacı vardır. Zaten üçüncü basamak toplumsal olarak düşünüldüğünde bir ailenin orta gelir seviyesine ulaştığını ve temel pek çok şeyin üstesinden geldiğini gösterir ki işte bir bireyin kendisini tam olarak keşfetmeye başlaması ve kendi kişiliğini ortaya koyması da bu basamaktan sonra yer alan dördüncü basamakta yani değer ihtiyacı basamağında başlar. Ne var değer ihtiyacında?
Prestij, başarı, unvan, saygınlık, toplumdaki değeri vardır. Zaten bu basamağa ulaşan toplumlar büyük oranda da gelişmişliklerini tamamlamış modern batı toplumudur. Bunların maddi ve ekonomik anlamda bir sıkıntıları yoktur. Ülkelerinde hukuk kuralları herkese eşit şekilde uygulandığı için bireylerin kendi can güvenlikleri yönüyle korkuları da yoktur. Çünkü bu toplumlarda yaşayan bireyler bilirler ki her şey hukuk kuralları çerçevesinde yapılır ve bunun dışına çıktıklarında bu hukuk sistemi kendilerini cezalandırır. Ama bu toplumlar hukuk sistemlerini elbette insan hak ve özgürlüklerine göre inşa ettikleri için de herkes bu hukuk kurallarının adil olduğunu bilir ve kanun uygulayıcılara kendi canını güvenle emanet eder. Böylece ilk iki basamak güvenle geçildiği için üçüncü basamağa ulaşan bireyler artık kendilerine ve ailelerine odaklanırlar. Bu yüzden de kendilerini gerçekleştirmeye kafa yorarlar. Eğer ilk iki basamakta kalsalardı kendilerine tam odaklanamazlardı. Çünkü temel ihtiyaçlarının teminini ve kendi güvenliklerinin akıbetini sürekli olarak düşüneceklerdi. Bu da başka şeylere odaklanmalarına engel olacaktı.
Gerek birey ve gerekse de toplum olarak düşündüğümüzde ideal benliğe ulaşmak için Rogers’a göre ortam şartlarının düzgün ve elverişli olması gerekirken aynı şekilde Maslow’a göre de içinde yaşanılan toplumda belirli temel ihtiyaçlar ve koşullar sağlanabilmeli ki bireyler kendi benliklerine ulaşabilsin. Aslında dikkat ederseniz her ikisi de farklı yollardan yaklaşsa da aynı yola ulaşmaktalar. Yani ikisinin de ortak görüşü şartların ve durumun elverişliliği!
Şimdi işin bilimsel temasını bu şekilde açıkladıktan sonra gelelim ego konusuna. Sana bir soru sormak istiyorum! Sence kendisini gerçekleştirmiş bir bireyin mi egosu yüksektir? Yoksa gerçekleştirememiş mi? Ya da bir kişiye daha kendisini gerçekleştirememiş iken zenginlik ve makam verdiğinizde mi egosu yüksek kalır? Yoksa kendisini her anlamda geliştirmiş ve idealize olmuş bir bireye makam ve zenginlik verdiğinizde mi? Bu soruların yaklaşık bir cevabı yoktur. Ama beklenti kendisini doğru ve düzgün bir şekilde yetiştirmiş, geliştirmiş bir bireyin mevki, zenginlik ve makam elde etse de kendi kişiliğine göre davranacağı yönündedir. Yani daha adil ve çevresiyle uyumlu bir insan olması beklenir. Çünkü Benlik kuramına veya Maslow’un piramidindeki basamakları sağlıklı bir şekilde çıkan insanın egosunu bitirmiş olması gerekir. Eğer bunu yapmadan zenginliğe, makama, mevkiye ulaşırsa da bu egosunu daha da şişirmesine neden olur ki bu da bireyin kişilik çatışması yaşamasına sebebiyet verir.
İşte ruh sağlığı bozuklukları hep bu kişilik çatışmaları sonucunda ortaya çıkar. Bir anlamda kendi ideal benliğine ulaşamayan bir bireyin piramidin en üstünde olduğunu sanmasına neden olur ki bu onda kişilik çatışmasına sebebiyet verecektir. Bilimsel anlamda birey kendi ideal benliği ile orantılı bir basamakta kalırsa ruh sağlığı bozulacaktır. Bu çok önemli bir tespittir aslında. Çünkü mevcut durumda ülkemizde şu anda toplumun %80 ve üzeri nüfusu pandemi ve ekonomik etkiler sonucunda aslında piramidin en alt basamağında yer almaktadırlar.
Bunun sıkıntısı ne olur? Az önce belirttiğim gibi piramidin ortasında yaşayan bir kişiyi en alt ve en üste koyduğunuzda o basamak ile uyumlanamayacaktır. Böylece ruh sağlığı bozulacaktır. Daha anlaşılabilecek şekilde ifade etmem gerekirse pandemi sonrasında bizim toplumumuz için büyük bir ruhsal çöküntü olacağını öngörmekteyim. Bunun iki temel sebebi var. Bir farklı alt sebepleri var. Temel iki sebepten bir tanesi Covid 19 pandemisi ve diğeri de ekonomik istikrarsızlık ve hayat pahalılığıdır. Alt sebepler ise demokrasi ve hukuk kurallarının yeterince adil işletilememesi ile ilgilidir.
Son bir yılda yaşadığım iki olaydan bahsetmek istiyorum. Çok kısaca anlatacağım. Bir kiracımız vardı. Adam ilk dört ay kirasını verdi ve sonrasında bir yıl boyunca hiç vermedi. Siz işsiz kaldığını ve ödeyemediğini düşünebilirsiniz. Hayır işsiz kalmamıştı. Adam bu şekilde bir sistem açığı keşfetmiş ve hukukun kendisine hiçbir şey yapamayacağını daha önceden deneyimlediği için hukuktaki boşluğu kullanmakta. Çünkü mevcut hukuk kurallarına göre bir kiracıyı çıkarmak için en erken kira bitiminden sonraki ay dava açabiliyorsunuz. İcraya verseniz de adamın evinde iki TV’si, iki buzdolabı vb. yoksa bunları alamıyorsunuz. Böylece sonuçta davayı kazansanız da bir yıllık alacağınız da olsa adamın bu süre sonunda düzenli bir işi ve bankada resmi olarak parası yoksa da siz hiçbir şey alamıyorsunuz.
Benzer şekilde aldığınız bir ürünü 7/14 gün içinde koşulsuz iade edebilirsiniz değil mi? Hele de bozuk bir ürünse. Bir arkadaşım ile böyle bir ürünün satın alınmasının ertesi günü üründen memnun kalmadığımızı söyleyerek iade etmeye çalıştığımızda dükkan sahibi ücret iadesi yapmayacağını, hukuktan da korkmadığını, kime şikayet ederseniz edin kılıfına uydururum mesajını verdi.
Bu iki örnek bile Maslow piramidinin neresinde olduğumuzu görmemiz açısından önemli.
Gelelim insanların ruh sağlığının neden bozulduğuna ve egolarının neden bu kadar şişkin olduğuna. Çünkü pek çok insan kendisiyle uyumlu basamakta değil. Örneğin Lise 2 terk bir adamın kripto para üzerinden 390 bin insanı dolandırmasını düşünün. Gerçekten eğitimli ve kendisini ideal anlamda (ahlaken, manen, bilgi olarak, insani ve vicdani olarak, örf, adet, gelenek olarak, demokrasiyi sindirmiş olarak, hukuka bağlı) yetiştirmiş biri bunu yapabilir miydi? Zaten bu saydığımız vasıflara sahip insan sayımızın azlığı yüzünden toplumsal anlamda bir ego denizinde boğuluyoruz.
Tekrar ediyorum sevgili dostlarım. Psikoloji bilimi gerçektir. Sizlere neden ruhsal bir çöküntü içinde olduğumuzu en net şekliyle, bilimsel olarak açıklamaya çalıştım. Peki, bu durumdan nasıl kurtuluruz? Eğitimle, aile içi ahlak ve manevi değerlerle yetişmiş bireylerin sayısını artırdığımızda toplumsal olarak rahatlarız. Sıkı ve güven veren demokrasiler inşa ettiğimizde bu durumdan kurtuluruz. Hukuka ve insan haklarına sahip çıkan yönetimsel sistemleri oturttuğumuzda bu durumdan kurtuluruz.
Ego şişkinliği önemli! Nitel anlamda gözlemlerim şu yönde. Özellikle 30 yaş ve altındaki nesli gelecekte zor zamanlar bekliyor. Bunun da sebebi onları yetiştiren nesillerin bu yaş jenerasyonundaki bireyleri yetiştirirken onları çok serbest bırakmalarıdır. Ne çok serbestiyet doğrudur. Ne de tam sıkma. Arabanın debriyaj ayarı gibidir insan yetiştirmek. İnsanı çok pof poflarsan gün gelir tepene çıkabilir. Çok sıkarsan da içe dönük, kavgacı, toplumdan kopuk insanlar yetiştirmiş olursun. İdeal olan ebeveyn tarzı çocuğunun büyümesini takip eden ve ona neyin eğri neyin doğru olduğunu sebepleriyle izah eden ebeveyn tipidir. Çocuğuyla vakit geçirirken ona hayatı anlatan, hayata hazırlayan ve erdemli bir insan olmayı anlatan ebeveyn tipi ideal ana baba tipini oluşturur.
Egosu düşük, alçak gönüllü, yardımsever, kibar, nezaketli, saygılı, ahlaklı, vicdanlı, adalet duygusu olan insanlar yetiştirmek istiyorsak hem ülkeyi yönetenlere, hem de ailelere büyük iş düşüyor. Biz bu hatayı 1990 sonrasında doğan bireyler için bir defa yaptık. Maalesef onları kontrolsüzce mafya filmlerine, entrikalı dizilere, insanların birbirnin kuyusunu kazdığı yarışma programlarına emanet ettik. Onlar bunları izleyerek büyüdüler. Pek çoğunu prens ve prenses gibi büyüttük. O yüzden büyüdüklerinde askere gittiklerinde komutanlarına karşı çıktılar. İş hayatına girdiklerinde kendi yöneticilerini dinlemedi pek çoğu. Sokakta trafikte tartışsanız gruplar halinde arabanızın yolunu keserek kavgaya tutuşmayı öğrendiler. Youtube kanallarına baktığımda gördüğüm şey ise ünlü ve zengin olma isteğinden başka bir şey değil. Bu gençlerin çoğu kısa yoldan, emek harcamadan zengin olmak istiyorlar. Bu yüzden kripto para dolandırıcılığında veya bundan önceki başka sanal dolandırıcılık işlerinde yüzbinlercesi parasını dolandırıcılara kaptırabiliyor. Sırf çöken kripto para sisteminde 700-800 bin kişinin dolandırıldığı ortada. Bunların ise %80’den fazlası 30 yaş ve altı yaş grubunu temsil etmekte.
Bu tespitlerimin doğruluğu konusunda kendiniz de gerekli araştırmalar yapabilirsiniz. Son olarak söyleyeceğim şu ki; Bizler ne ekersek onu biçeriz. Yani çocuklarımızı nasıl yetiştirirsek onlar da öyle yetişir. Maria Montessori şöyle der: “Çocuk, insanın kurucusudur ve her insan bir zamanlar olduğu o çocuk tarafından şekillendirilmiştir”. Yine William Wordsworth şöyle der:” Çocuk, insanın babasıdır”. Öyleyse toplumun ayakta kalması için, ruh sağlığı düzgün ve ideal yetişmiş bireylere ihtiyaç vardır. Hepimizin en büyük kazancı ise bu doğrultuda yetişmiş bireylerdir. Çünkü ancak böyle bireyler geleceğimizi sağlam bir şekilde inşa etmemize ön ayak olur!
Uzman Klinik Psikolog Selçuk Arıcı
selcukarici@gmail.com
Bilgi: Selçuk Arıcı'dan randevu almak için çağrı merkezimizi arayabilirsiniz.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.