Küresel Borç Alarm Veriyor! Uzmanlar 337 Trilyon Doları Aştığını Duyurdu!

Gelişmiş ülkelerde artan kamu borçları, duraklayan büyüme ve reformlardaki gecikme yatırımcıları endişelendiriyor. Ekonomistler, kısa vadede borç krizi ihtimali öngörüyor ve bu durum tahvil piyasasında dalgalanmalar yaratıyor. Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu 228,2 trilyon dolara ulaşırken, gelişmekte olan ülkelerde borç, 2007'deki 4 trilyon dolardan 2024'te 12 trilyon dolara yükselebilir.

Küresel Borç Alarm Veriyor! Uzmanlar 337 Trilyon Doları Aştığını Duyurdu!

Mali baskılar, artan faiz giderleri, demografik değişimler nedeniyle sağlık hizmetleri giderlerinin yükselmesi, savunma harcamalarındaki artış ve iklim değişikliği ile doğal afetlerin sebep olduğu ekonomik kayıplar, bu sorunları daha da derinleştiriyor. Bu durum, gelişmiş piyasalarda uzun vadeli borçlanma maliyetlerinin artmasına yol açıyor. Popülizmin tırmanması ve sık kabine değişiklikleri ile beraber, politika yapıcıların artan kamu borcunu azaltmak için alması gereken zor kararlar giderek daha karmaşık hale geliyor.

ÇÖZÜM HER ZAMAN BORÇLANMA

Bu ülkelerde, 2008 finansal krizi, euro krizi, Kovid-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşının etkileri ile birlikte, sıklıkla başvurulan çözüm yolu yeni borçlanma olarak öne çıkıyor.

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) blog sayfasında yer alan 17 Eylül tarihli bir analizde, küresel kamu borcunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) oranının bu yıl 2,8 puan artarak yüzde 95,1 seviyesine yükselebileceği öngörülüyor.

IMF'nın pessimistik senaryosunda ise küresel kamu borcunun 2027 yılına kadar yaklaşık yüzde 117'ye ulaşarak 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek düzeye çıkabileceği vurgulanıyor.

Analizde Fransa, İngiltere ve ABD gibi büyük ekonomilerin küresel borç artışında önemli faktörler arasında yer almasına dikkat çekilirken, bazı ülkelerde brüt finansman ihtiyaçlarının da aynı şekilde yüksek seviyelerde kalacağı belirtiliyor.

Öte yandan, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından yayımlanan Küresel Borç Raporu'na göre, 2023'te devlet tahvili ihracı 14 trilyon dolardan 2024'te 16 trilyon dolara yükselecek. Bu rakamın 2024'te 17 trilyon dolara ulaşarak rekor kırması bekleniyor.

Gelişmekte olan ülkelerde piyasa borçlanma düzeyi de kayda değer bir artış gösterirken, bu ülkelerin 2007 yılında tahvil ihracı 1 trilyon dolar seviyesindeyken, 2024'te 3 trilyon doları aşacak. Gelişmekte olan ülkelerin toplam borç seviyesi 2007'de 4 trilyon dolar iken, 2024 itibarıyla 12 trilyon dolara çıkıyor.

ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya gibi önde gelen gelişmiş ülkelerde kamu borç rakamlarının oldukça yüksek kalması, bu meselenin çözümü için gereken adımların atılmadığını gösteriyor.

GELİŞMİŞ EKONOMİLERİN TOPLAM BORCU 228,2 TRİLYON DOLAR

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından 25 Eylül'de yayımlanan "Küresel Borç Monitörü" raporuna göre, yılın ikinci çeyreği itibarıyla küresel borç miktarı 337,7 trilyon dolara ulaştı. Bu yılın ilk yarısında borç 21 trilyon dolardan fazla bir artış gösterdi.

Çin, Fransa, ABD, Almanya, İngiltere ve Japonya, borç düzeylerinde dolar cinsinden en büyük artışları kaydederken, gelişmiş ekonomilerin toplam borcu ikinci çeyrek itibarıyla 228,2 trilyon dolara, gelişmekte olan ülkelerin borcu ise 109,5 trilyon dolara ulaşmış durumda.

IIF’in verilerine göre, birçok gelişmiş ekonomide borçlanma ihtiyacı, pandemiden önceki seviyeleri çokça aşmaya devam ediyor ve önemli bir tersine dönüş belirtisi gözlemlenmiyor.

IIF ayrıca Almanya, Fransa ve Japonya gibi ülkelerde artan mali yükler konusunda uyarıyor. Finanslarını sürdürülemez buldukları ülkelerin tahvillerini satan yatırımcılara karşı dikkatli olunması gerektiği kaydedildi.

Uzmanlar, ABD'nin borç seviyesi konusunda da kaygılarını dile getirmekte. Kısa vadeli borçlanma, toplam ulusal borcun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturarak, bu artan bağımlılığın merkez bankaları üzerindeki faiz oranlarını düşük tutma yönündeki siyasi baskıyı artırabileceği vurgulanıyor. Bu durum, para politikalarının bağımsızlığını tehdit edebilir.

İŞTE ÜLKELERİN BORÇ DURUMLARI ŞÖYLE:

Fransa
Son dönemlerde yaşanan siyasi krizlerin bitmek bilmediği Fransa, yatırımcıların borç durumu konusunda endişe duyduğu ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Ülkedeki belirsizlik, GSYH'nin yüzde 110'un üzerinde olan yüksek borç yükünü ve Avrupa Birliği'nin kabul ettiği sınırlara neredeyse iki katı kadar olan bütçe açığını kontrol altına almayı zorlaştırıyor.

Fransa’nın kamu borcu GSYH’nin yüzde 113,9’una karşılık gelirken, IMF bu oranın 2030 yılına kadar yüzde 128’in üzerine çıkacağını öngörüyor. Bütçe açığı ise 2024’te Avrupa Birliği’nin belirlediği yüzde 3’lük sınırın yaklaşık 2 katına ulaşmış durumda.

Fransa, 2029’a kadar AB kurallarına yeniden uyum sağlamayı hedefliyordu; ancak uzmanlar, bu amacın daha fazla kesinti yapılmadan gerçekleştirilemeyeceğini belirtiyor. Fransa'daki hükümet krizinin etkisiyle, 30 yıllık Fransız devlet tahvillerinin faizi, 2009'dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Fransız devlet tahvillerinin risk primleri, şu an Yunanistan’ınkilerden bile daha yüksekken, 18 Eylül'de kısa bir süreliğine İtalya devlet tahvillerinin getirisini de aşmış durumda. Borç yükü açısından, AB ülkeleri arasında Fransa, Yunanistan ve İtalya'dan sonra en büyük üçüncü pozisyonda bulunuyor ve toplam borcu 3 trilyon 345 milyar avro seviyesinde.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in bu ay yaptığı değerlendirme ile Fransa’nın kredi notunu "AA-"den "A+"ya düşürmesi, ülkenin borçlanma maliyetlerini artırarak hükümetin bütçe hazırlık sürecine ek baskı getiriyor.

İtalya
İtalya, Euro Bölgesi’nin en yüksek kamu borcuna sahip ülkeler arasında bulunuyor. Fransa ile birlikte, 3,2 trilyon avro (GSYH'nin yaklaşık yüzde 140'ı) ile Euro Bölgesi’nin borcunun beşte birini elinde bulunduruyor.

Bu yüksek borç seviyesinin temel nedenleri arasında yıllardır süregelen bütçe açıkları, düşük ekonomik büyüme, yapısal zayıflıklar ve yüksek emeklilik giderleri yer alıyor. Tarihsel olarak "iflas edemeyecek kadar büyük" olarak kabul edilen İtalya'nın borç sürdürülebilirliği, son zamanlarda artan faiz oranları ile daha da karmaşık bir hale gelmiş durumda.

İngiltere
İngiltere'nin kamu borcu GSYH'nın neredeyse yüzde 100'üne ulaşırken, bu borcun faiz yükü bu yıl kamu giderlerinin toplamının yüzde 8,3'ünü oluşturması bekleniyor. Bu da eğitim, savunma veya yatırım bütçesi kalemlerinin bütçesini geçiyor. Eylülde yüksek faiz oranlarının etkisiyle, ülkenin uzun vadeli borçlanma maliyetleri 1998'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı ve sterlin değer kaybetti. Gelişmiş ekonomiler arasında en yüksek borçlanma maliyetlerine ve enflasyona sahip ülke olması, İngiltere'yi piyasalar açısından endişe kaynağı haline getiriyor. İngiliz Maliye Bakanı Rachel Reeves'in olası istifası ile ilgili spekülasyonlar, 30 yıllık İngiliz devlet tahvillerinin getirilerini 1998 yılındaki rekor seviyelere çıkardı.

ABD
Dünya'nın en büyük ekonomisine sahip olan ABD'nin borç yükü 37 trilyon doları geçerken, bu durum piyasa tarafından da yakından takip ediliyor. ABD’nin borçlarının faiz ödemeleri şu anda yıllık bazda 1 trilyon doların üzerinde ve bu miktar 850 milyar dolarlık savunma harcamalarını çok aşmakta. Dünya nüfusunun yüzde 5’ini temsil eden ABD, küresel ekonominin yüzde 25'ini ve yeni oluşan borçların yüzde 45'ini oluşturuyor. Borcun artışı, yatırımcıların ABD hazine tahvillerini tutabilmek için daha yüksek faiz taleplerine yol açarken, ülkenin son tahvil ihalelerinde görülen düşük talep işaretleri piyasaları kaygılandırıyor.

Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü Kenneth Rogoff, ABD’nin yıllık gelirinin 2 trilyon dolar fazlasını harcadığını belirterek, önümüzdeki beş yıl içinde bir borç krizi yaşanabileceğini öngörüyor. Rogoff, Trump'ın agresif ticaret politikasının olumsuz sonuçlarının henüz görülmediğini de vurguluyor. Bridgewater Associates'in kurucusu Ray Dalio ise ABD borçları için “finansal kalp krizi” uyarısında bulunmuş durumda.

Japonya
Dünyanın en yüksek borç yüküne sahip ülkeleri arasında Japonya öne çıkıyor. Ülkenin kamu borcu GSYH'nin yüzde 235'ine ulaşmış durumda. Enflasyonun yükselmesi ile birlikte faiz oranlarının artacağı beklentisi, borçlanma maliyetlerini yukarı çekerken, Japonya Merkez Bankası'nın tahvil alımlarını azaltması, piyasalarda ülkenin borç düzeyinin mercek altına alınmasına neden oldu.

Başbakan Shigeru Ishiba'nın istifası sonrası beliren siyasi belirsizlik, halefinin daha fazla harcama yapacağına dair spekülasyonların artmasına yol açarak, 30 yıllık tahvil faizlerinin rekor seviyelere ulaşmasına sebep oldu.

Almanya
Almanya'nın kamu borcunun GSYH'ye oranı 2024 yılında yüzde 62,5 olarak kaydedildi. Ülke, gelişmiş ekonomiler arasında en düşük borç/GSYH oranına sahipken, ekonomik büyümeyi desteklemek amacıyla daha fazla harcama yapma eğiliminde. Ancak, altyapı projeleri, askeri harcamalar ve sosyal programlar bütçe açıklarını artırmakta.

Almanya hükümeti, savunma harcamalarının gelecekte "borç freni" kuralından muaf tutulması için anayasa değişikliği yapmayı planlıyor ve 500 milyar avroluk büyük bir altyapı programına başlamıştır. Bu büyük çaplı yatırımlar, Almanya'nın tahvil ihraçları üzerinden daha fazla borçlanması anlamına gelirken, ülkenin 30 yıllık tahvil faizleri 2011 yılından bu yana en yüksek düzeye ulaşmıştır.

AB'DE BORÇ DURUMU

AB'de kamu borcunun GSYH'ye oranı, 2025'in ilk çeyreğinde yüzde 81'den 81,8'e çıkarken, Birlik içinde borçların geri ödenmesine yönelik tartışmalar sürüyor. AB Komisyonu, şu anda bir borç sorunuyla karşı karşıya. Brüksel, Kovid-19 dönemi için piyasalardan yaklaşık 800 milyar avro borçlandı. Bu borcun geri ödenmesi için yeni AB tahvilleri ile yeniden finanse edilmesi önerilmektedir, fakat Almanya buna karşı çıkmaktadır.