Devlet Bahçeli'den Kritik 'TRÇ İttifakı' Çağrısı! İşte Detaylar

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son dakika açıklamasında dikkat çekici bir ittifak önerisinde bulundu. ABD-İsrail koalisyonuna karşı bir dayanışma kurulmasını isteyen Bahçeli, “TRÇ” ittifakının Türkiye, Rusya ve Çin’in bir araya gelmesiyle güçlenmesi gerektiğini ifade etti.

Devlet Bahçeli'den Kritik 'TRÇ İttifakı' Çağrısı! İşte Detaylar

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamada şu sözleri dile getirdi:

"Günümüzün zorlu koşullarında, hakkın ve gerçeğin yanındaki yerimizi almak her insana düşen bir sorumluluktur. Adalet ve ahlak ilkeleri etrafında kenetlenenler, inanç ve merhamet ışığında yürüyenler, daima hıyanet ve zulmün perdelerini aralamaya güçlü ve yetenekli olacaktır. Mazlumların gökyüzüne yükselen feryatları ve masumların akan temiz kanı eğer küresel vicdanda yankı bulmuyorsa, o vicdanın ya yok edilmesi ya da üzerinden geçilmesi kaçınılmazdır.
Gazze’de masum bir halkın yok edilme ve imha edilme süreci, şok edici bir vahşetle devam etmektedir. Haydut ve deccal devlet olarak öne çıkan İsrail, açıkça işlediği ve gerçekleştirdiği soykırım suçu ile dünya genelinde lanetlenmiş bir duruma düşmüştür. Bu bağlamda, ağır siyasi ve hukuki sonuçlarla yüzleşmekten de kaçamayacaktır. Siyonist barbarlığın işlediği toplu cinayetler, inanç ve değerlerle uyuşmayacak kadar aşırıdır.

"GAZZE ŞERİDİ 712 GÜNDÜR ATEŞ ALTINDA"

Artık ezbere açıklamaların bir anlamı kalmamış, sıradan kınama mesajlarıyla durumu geçiştirmek imkânsız hale gelmiştir. İsrail, sadece Filistin halkını değil, aynı zamanda çevre ülkeleri ve dünya hudutları içinde masum insanları da tehdit etmekte, büyük bir felaket ve çile merkezi haline dönüşmüştür.
Gazze Şeridi tam 712 gündür ateş ve saldırıların pençesindedir. Bu durum sadece mazlum bir halkın yokluğu ve yurtlarından sürgün edilmesi değil, insanlık değerlerinin ve mirasının da harabe haline gelmesine sebep olmuştur. Gazze’deki insani facia karşısında daha fazla sabır gösterilmesi mümkün değildir.

İsrail, saldırganlığını artırarak ülkemize ve komşu coğrafyalara yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tehdit karşısında tüm olasılıklar üzerinde düşünmek, temkinli ve tedbirli bir duruş sergilemek hayati önem taşımaktadır. İsrail’in 9 Eylül’de Katar'a düzenlediği hava saldırısının ardından, 15 Eylül’de Doha’da yapılan Arap-İslam ülkeleri zirvesinin 25 maddelik sonuç bildirgesi Gazze’ye yönelik kara operasyonunu durdurmaya yetmemiştir. Özellikle Körfez ülkeleri ve tüm İslam dünyası, Filistin davasına ön koşulsuz bir destek sunarak, gün geçtikçe derinleşen soykırıma karşı etkin, sonuç odaklı ve etkileyici politikalar üretmelidir. Gazzeli bebeklerin kanı üzerinden çıkar pazarlığı yapanlar, adalet ve zulme karşı sesiz kalmayı seçenler, zalimlerle aynı hizada yer alan vurdumduymazlardır.

Bu sebeple, hiçbir bahane aranmadan, başta İslam ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplum ABD-İsrail işbirliği ile gerçekleştirilen cinayet ve yıkım politikasına direniş göstermelidir. Gelecek hafta gerçekleşecek Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı, bu bağlamda önemli bir fırsat sunmakta, İsrail’in uluslararası alanda yalnızlaştırılması amacıyla kullanılması gerekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul’da seslendireceği mesajın, mazlum ve mağdurların ortak çağrısı olarak ortaya çıkması, zalimlerin gözlerinin içine bakarak hakkı haykırması hususunda samimi beklentimizdir. Ortadoğu'da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın sağlanması, Filistin sorunu göz ardı edilerek ve mazlum Filistinli kardeşlerimizin hakları yok sayılarak mümkün değildir. İsrail Başbakanı’nın Kudüs ile ilgili tahakkümcü açıklamaları ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik ifadeleri elbette ki dikkate alınmalıdır.

Kudüs’ün tarihi, inanç ve kültüre dayalı manevi değeri, insanlık vicdanında tartışmasız bir yerdir.
ABD yönetiminin Siyonizm, Kabala ve Evanjelist hedeflerin temsilcisi haline gelmesi ve 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmek gibi bir rezalet yaşanması, büyük bir utanç olarak hafızalarda kalacaktır. Türkiye, doğru stratejiler ve yerinde politikalar ile Kudüs meselesini uluslararası gündemde tutma çabalarını sürdürmektedir.
İstanbul’da muhafaza edilen arkeolojik nitelikli taş tablete dayanarak “Kudüs bizimdir” demek, hem tarihi bilgi eksikliğini, hem de cehalet ve abartılı bir üslubun göstergesidir. Eğer 2 bin 800 yıl öncesine uzanarak bir iz sürer isek, Türk milletinin her yerde ve her coğrafyada hak ve yetki sahibi olduğu açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.

Unutulmamalıdır ki, Kudüs Harem-i Şerif’tir. Kudüs, Miraç mucizemizin onur kaynağıdır. Kudüs, ilk kıblemizin şeref simgesidir. Kudüs, İslam’dır; iftihar ve onur kaynağıdır. Kudüs, vatan, vicdan, geçmişimiz ve hepimizin namusudur. Bu namusa el uzatan Siyonizmin tetikçileri ve iş birliği yapanlar, insanlık ve Allah nezdinde kaybetmeye mahkûmdur. İnsanın bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. İnsan tuzak kurmuşsa, onu aşacak, alt edecek bir ilahi tuzak muhakkak var olacaktır. Oyunlarla elimizden alınan yerin adıdır Kudüs.

9 Aralık 1917’de işgal edilen Kudüs, İstanbul’dan atan yöneticilerle 4 asır boyunca yönetimimiz altındaydı.
Efendimizin kutsal mirası, Hz. Ömer’in onurlu emaneti, Selahaddin Eyyubi’nin değerli mirası, Yavuz Sultan Selim’in bitmek bilmeyen heyecanı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kutlu ideali Kudüs’tür. Kudüs’ü yüz yıl önce terk etmek zorunda kalmıştık. Ancak bu kez onu kaderine terk etmemeliyiz. Her zafer, bir bedel ödemeyi gerektirir. Hiçbir başarı, hareketsiz kalarak elde edilemez. Zorda kalacağız, zor durumda dayanacağız, zalimlerin üzerine gideceğiz ve haklı davamızdan en ufak bir adım geri atmayacağız.

BAHÇELİ’DEN ‘TRÇ’ İTTİFAKI ÇAĞRISI

Çünkü Kudüs düştüğünde tarih düşer, İslam zayıflar. Kudüs düştüğünde Ankara kaybeder, İstanbul yanar. Buna kimsenin hakkı yoktur ve bunu kimse gerçekleştiremeyecektir. Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail koalisyonuna karşı en makul öneri, diplomat ve strateji ruhunu benimseyerek “TRÇ” ittifakının kurulmasıdır. TRÇ ittifakının Türkiye, Rusya ve Çin’den oluşmasını öneriyoruz. Çaresizlik, umutsuzluk ve çözüm bulamamak; kuraklık, durağanlık ve düşünme eyleminden uzak kalmaktır. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti, yeni yüzyılda çaresizlikle vedalaşmış, çözümsüzlüğü dışlamış ve umutsuzluğu geride bırakmıştır. Türk Devri, milli birlik ve kardeşlik bilinciyle güçlenecek, terörün olmadığı bir Türkiye hedefiyle tescillenecektir. Hiçbir düşman gücü veya zihniyeti, bu kader akışına engel olamayacaktır.