Kudüs'ün Düşüşü Ankara'yı Sarsar! Bahçeli'den Çarpıcı Uyarı
MHP lideri Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada İsrail’in Türkiye için bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. "Kudüs kaybı, tarihin kaybıdır; İslam zaafa uğrar. Kudüs düştüğünde Ankara kaybeder, İstanbul zor durumda kalır. Kimsenin buna hakkı yok" ifadelerini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İsrail Başbakanı Netanyahu'yu eleştiren bir yazılı açıklama yaptı. Bahçeli, "İsrail'in izlediği saldırgan politikalar, ülkemiz için bir tehlike oluşturmakta. Bu durumu daha da derinleştirerek, sürekli bir tehdit unsuru haline gelen bu tepkisel saldırganlık, hem Türkiye hem de çevresindeki coğrafyalar için büyük bir tehlike arz etmektedir. Karşı karşıya kaldığımız bu tehditlere karşı tüm ihtimalleri değerlendirmeli ve seferber bir şekilde tedbirli davranmalıyız." dedi.
"Bugün, mücadelelerin daha çetin ve sarsıntıların daha derin olduğu bir dünya ortamında, hakkın ve hakikatin yanında olmak herkesin vicdani sorumluluğudur. Adalet ve etik değerlerin öne çıktığı bir anlayışla hareket edenler, inanç ve merhamet yolunda yürüyenler, her zaman hıyanet ve zulmü tersine çevirme gücüne sahiptir. Mazlumların gökyüzüne yankılan feryatları ve masumların dökülen temiz kanları, eğer küresel vicdanda yankı bulmuyorsa, o vicdanın ya ortadan kaldırılması ya da ezilmesi kaçınılmazdır."
Gazze'de masum bir halkın yok edilme süreci, her türlü acımasız yol ve yöntem ile devam etmektedir. Haydut bir devlet konumuna düşen İsrail, işlediği yüzyılın en büyük soykırım suçuyla birlikte dünya çapında bir lanet haline gelmiştir ve bu durumu telafi etmenin bedelini ödemekten kaçamayacaktır. Siyonistlerin gerçekleştirdiği bu toplu cinayetler, hiçbir inanç ve vicdanla bağdaşmaz. Artık alışılmış açıklamaların geçerliliği kalmamıştır; sıradan kınama mesajlarıyla bu vahim durumu geçiştirmenin mümkün olmadığı bir evresine gelinmiştir. İsrail, yalnızca Filistin halkına değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelere ve dünya genelindeki günahsız bireylere de büyük zarar vermekte, bir musibet kaynağı haline gelmiştir.
Gazze Şeridi, 712 gündür devam eden bir ateş ve saldırı altında. Bu durum sadece mazlum bir halkın yok oluşu değil, aynı zamanda insani değerlerin harabe haline dönüşmesi ile de sonuçlanmaktadır. Gazze’de yaşanan insani felaket artık katlanılacak bir durumu aşmış bulunmaktadır. İsrail'in devam eden tırmandırma politikaları, hem ülkemiz hem de çevresindeki coğrafyalar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tehdit karşısında tüm olasılıkları değerlendirip olaylara dikkatlice yaklaşmalıyız. İsrail'in 9 Eylül'de Katar'a yaptığı hava saldırısından sonra, 15 Eylül'de Doha'da düzenlenen Arap-İslam ülkeleri zirvesinin 25 maddelik sonuç bildirgesi Gazze'ye yönelik kara operasyonunu durdurmaya yetmemiştir. Özellikle Körfez ülkeleri başta olmak üzere, İslam dünyası Filistin davasına hiçbir şart aramadan sahip çıkarak, derinleşen soykırıma karşı somut ve etkili politikalarla savaş açmalıdır."
Gazze'de yaşananlar üzerinden çıkar sağlamak isteyenler ve haksızlık karşısında susmayı seçenler, zalimlerle aynı safta yer alan utanmaz kimselerdir. Bu nedenle, İslam ülkeleri ve uluslararası toplum, ABD ve İsrail ortaklığında yürütülen cinayet ve yıkım politikasına karşı direnç göstermelidir. Gelecek hafta gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı, bu konuda büyük bir fırsat olarak değerlendirilmelidir ve İsrail'i küresel yalnızlığa itmek için bir zemin oluşturulmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul'da yapacağı konuşmanın, mazlumların ortak sesi olarak zalimlere karşı hakikatin güçlü bir haykırışı olacağına dair inancımız tamdır. Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir barış, Filistin sorunu göz ardı edilerek veya mazlum Filistinli kardeşlerimizin hakları yok sayılarak sağlanamaz. İsrail Başbakanı'nın Kudüs ile ilgili tahakkümcü açıklamaları ve Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef aldığını düşündüğümüz beyanları bize gerekli uyarıyı yapmaktadır. Kudüs'ün tarihi, inanç ve kültürel temeller üzerine inşa edilen manevi statüsüyle oynamaya çalışan çevreler, insanlığın vicdanında silinmiştir. Üstelik, ABD yönetiminin Siyonizm, Kabala ve Evanjelist hedeflerin temsilcisi haline gelmesi; 6 Aralık 2017'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmesi gibi skandal bir karar, unutulmaz bir öneme sahiptir. Türkiye, güçlü stratejilerle ve etkili politik hamlelerle Kudüs meselesini uluslararası gündemin sıcak konularından biri yapmayı başarmıştır. "Kudüs bizimdir" demek, İstanbul'daki arkeolojik değer taşıyan eserleri temel alarak, tarih bilmezlik ve cehaletin izlerini taşımak demektir. Eğer 2 bin 800 yıl öncesinden iz sürmeye başlarsak, Türk milletinin her yerde, her coğrafyada hak ve yetkiye sahip olduğu net olarak görülecektir. Unutulmamalıdır ki, Kudüs Harem-i Şerif'tir. Kudüs, Mirac'ın şerefi, ilk kıblemizin onur kaynağıdır.
Kudüs, İslam’ın simgesidir; iftihar, itibar, irade ve iffettir. Kudüs vatan, Kudüs vicdan, Kudüs miras, Kudüs hepimizin onurudur. Bu onura el uzatan Siyonizm destekçileri, insanlık önünde ve Allah katında kaybetmeye mahkûmdur. Eğer bir kulun hesabı varsa, elbette ki Allah’ın da bir hesabı vardır. Eğer birisi bir tuzak kurmuşsa, onu devirecek ilahi bir plan da mutlaka mevcuttur. Kudüs, oyunlarla elimizden alınan değerlerin adıdır. 9 Aralık 1917'de işgal edilmiş olan bu vatan, tarihimizin bir parçasıdır. Kudüs, İstanbul'dan atanan yöneticilerimizle dört asır boyunca yönetimimiz altında kalmış, şanına şan katmıştır. Efendimizin kutsal mirası, Hz. Ömer'in kıymetli emaneti, Selahaddin Eyyubi'nin gözbebeği, Yavuz Sultan Selim'in durmaksızın taşıdığı heyecandır Kudüs.
Kudüs’ü bir yüzyıl önce terk etmek zorunda kalmıştık, fakat artık kaderine terk edilmeyecek, edilmemelidir. Hiçbir zafer bedelsiz kazanılmıyor. Hiçbir başarı, tembellikle elde edilemez. Zorlayacağız, direnç gösterip zorbaların üzerine gideceğiz ve haklı davamızdan asla geri adım atmayacağız. Çünkü Kudüs düşerse, tarih düşer. İslam güç kaybeder. Kudüs elden giderse, Ankara kaybeder, İstanbul yanar. Bunun kimseye bir hakkı yoktur; kimse bunu yapamayacaktır. ABD-İsrail koalisyonuna karşı en mantıklı, stratejik seçenek, Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakının kurulmasıdır. Bu ittifak, önerdiğimiz gibi Türkiye, Rusya ve Çin’den oluşmalıdır. Çaresizlik, umutsuzluk ve çözüm bulamamak kuraklık ve durgunluğa işaret eder; eylem ve düşünce boyutunda içe kapanmaktır. Türk milleti, yeni yüzyılda çaresizlikten kaçmış, çözümsüzlüğü dışlamış ve umutsuzluğu reddetmiştir. Türk Devrinin milli birlik ve kardeşlik anlayışıyla pekişeceği hedefimiz, terörsüz bir Türkiye olacaktır. Hiçbir düşmanca güç ve düşünce bu tarihi akışa engel olamayacaktır.